ATEŞİN VE GÜNEŞİN ÇOCUKLARI – 2

Nerden bilsin ki Medya’nın ataları
Her çocuğun dilinde Şamaş
Bir gün bambaşka bir ateş olacaktır
Sonra ışıl ışıl akan nehirler
Bir gün tanrılar adına kan akacaktır

Köpükler güneşle oynaşırken iki nehirde
Nal sesleri katıldı bir gün suların sesine
Bir turaç vuruldu sazlıklarda
Gün doğmadan sustu bülbül
Yavru bir ceylan annesiz döndü çöllere

Maralım
Ana koynunda memesiz yaralım

Bir anda kargılar – mızraklar ve baltalar
Balta girmemiş duygu bahçelerine
Zulüm tohumları saçarak daldılar

Şamaş’ın sonsuz ışıklarına inat
Karanlık yiyen – kan içen tanrılar yarattılar

Bir havar yükseldi nehir boylarından
Uzak denizlere doğru havar – havar
İskit ve Babil demekte ne var
Yolu Medya’dan geçenin
Ölümden korkacak nesi var

Medya bir şahindi babil bahçesinde
Ebabil kuşları yoktu daha
Peygamberler dökmemişti tanrı kanını
Bir söz dolaşırdı dilden dile
“Şahin küçük ama vermez avını”
Anlatırdı kavganın ölümsüz şanını

Gökyüzünde şahinler şimşeklenirdi
Bulutlar çarpışır
Yıldırımlar güneşlenirdi
Kartallar kan ağlarken asma bahçelerinde
Dağ başlarında bülbüller yüreklenirdi

Toz bulutlarına karşı bir şarkı rüzgarı
Eserdi bahçeden bahçeye korkusuz
Çatlardı sevdanın sabırsız narı
Ki her yanı korku duvarı – ihanet duvarı
İnce bir gelin sesi dağlarda
Çaresiz kalır çekerdi havarı

Her çile bir tek sözde düğümlenirdi
Demiri dövmek tavında gerekirdi

Etten saraylar kuruldu ovalarda
Kemikten kaleler
Ölüme bulaştıktan sonra çiçekler
İki nehir boylarında
Yalnızca kan koktu yazılan tabletler

Ninsun çoktan dönüşmüştü Nino’ya
Ve Nino’dan
Asur sarayı Ninowa’ya çoktan
Akıp gitmişti koskoca bin yıllar
İki nehrin aşksız ve ışıksız arasından

Urartulu dağ çiçeği gözlü kadınlar
Babilli nehir sesli genç kızlar
Ve Medyalı kargı bakışlı delikanlılar
İnsan yüzlü bir tanrıya kul oldular
Günün bir ölüm vakti
Asur elçisi önünde divan durdular
İki nehir boylarında çocuklar
Bir aşk gülünü bile
Dalında koklayamadan yok oldular

Ey Medya’nın bilge megleri
İyilik adına yakılan onca ateşin
Karartılan ayın
Söndürülen güneşin karşılığı hani
Hani söylenen iyi sözlerin yankısı
Düşünülen iyi düşüncelerin
Yapılan işlerin göksel çağrısı hani

Her şey kan ve tanrı sessizliğinde
Toprağa çöken bir ölüm oldu sadece

İki nehrin harman yangını boylarda
Nevruzlar ağladı ilkbaharlarda
Karakışlarda ilaydalar
Menekşeler küskün açıldı yazlarda
Sonbaharlarda sardunyalar
Dört mevsime kan çanağı göz oldular

Ağıtlar salıp köpüklü nehir sularına
Saz tellerine susmayan söz oldular
Kan sustu sonunda sular duruldu
Bir turaç sesi eksikti sazlıklarda
Bir de ceylan gözleri kıyılarda
Kargılar dikleşmiş mızraklar gizlenmişti
Ölüm sevgili değildi insanların kolunda
Bir korku dolaşıyordu yalnızca
Sessiz sessiz – ürkek ve gizlice
Yürekten yüreğe yılgın ve haince
Kan susmuştu sonunda kölelik kurulmuştu

Yağmur kuşları susarken bir şafak vakti
Tanrısal kokular istendi iki nehirden
Sümbüller – nergisler ve fesleğenler
Dağ laleri – adaçayları ve kekikler
Derlenip Babil’den – İskit’den ve Medya’dan
Asur’un tanrılaşma törenine konuk gittiler
Demet demet dövüldüler havanlarda
Bir tören uğruna tütsülere gömüldüler
Ve yepyeni bir ateş yükselinceye dek
Asur yüzünde ölümsüzlüğü simgelediler

Adnan Yücel

Common phrases by theidioms.com